
Her gün binlerce insanın sel olup aktığı İstiklal Caddesi, yakın bir dönemin kültürel değişimlerini ve devrin hareketliliğini yansıtan yapılarla dolu. Sinemalar, tiyatrolar, restoranlar, pastaneler ve sanat galerileriyle ünlü Beyoğlu pasajları, sahipleri ve müdavimleri değişse de canlılığını ilk günkü gibi koruyor.
Taksim meydanından tünele doğru yürüdüğümüzde, Fransız Konsolosluğu'nu geçtikten sonra sağda, karşımıza Rumeli Pasajı çıkar. 19.yüzyılın ikinci yarısında Mabeyinci Ragıp Paşa tarafından yaptırılan, neoklasik bir mimariye sahip pasajın giriş kapısında, eklektik bir anlayışla barok ve ampir üslupta süslemeler dikkat çekiyor. Girişinde bulunan kitapçı ve birkaç giysi dükkanının dışında binada daha çok restoranlar ve eğlence mekânları bulunuyor. Hemen karşısında bulunan Anadolu Pasajı (1910) ile Büyük ve Küçük Parmakkapı sokaklarını birbirine bağlayan Afrika Pasajı (1905) da Ragıp Paşa tarafından yaptırılmış. Saray adamı Ragıp Paşa'nın birbirinden farklı bu üç pasajı yaptırıp, onlara Rumeli (Avrupa), Anadolu (Asya) ve Afrika adlarını vermesindeki amacın, Osmanlı İmparatorluğu'nun hâkimiyetini simgelemek olduğu rivayet edilir. Kurulduğu zamanlarda ticaret merkezlerinden biri olan Afrika Pasajı'nın ilk katları, daha çok Levantenlerin kaldığı bir apartmandı. Rumeli Pasajı dışında diğer iki pasaj ise şimdilerde daha çok, geçit olarak kullanılıyor.
TARİHİ ÇİÇEK PASAJI
İstiklal Caddesi'nin göbeği ve buluşma yeri olarak bilinen Galatasaray Lisesi Meydanı'na yaklaşınca, vakit de akşam olmuşsa eğer, uzaktan duyulmaya başlayan melodiler ve şarkılara eşlik eden insanların sesleri bizi ünlü Çiçek Pasajı'na götürür. Diğer adı 'Cite de Pera' olan Çiçek Pasajı, bir yandan susuzluğunuzu giderip diğer yandan lezzetli Türk mezelerini tadabileceğiniz geleneksel restoranlara ev sahipliği yapar. Bir kapısı caddeye diğer kapısı eski bir çarşı yeri olan Balık Pazarı'na açılan Çiçek Pasajı, sadık müdavimleri sayesinde daima dolup taşar. Çiçek Pasajı'nın ve Avrupa Pasajı'nın bulunduğu bölgede daha önceleri Maruni Naum Efendi'nin ahşap tiyatrosu ile 'Palais des Fleurs'(Çiçekler Bahçesi) adında bir otel bulunurmuş. 1870 Pera yangınından sonra bölgeye bu iki pasaj yapılmış. Avrupa Pasajı, kendine özgü mimarisi ve süslemeleriyle diğer pasajlardan farklı bir görünüme sahip. Uzun bir koridoru andıran pasajın üst katındaki kemerlerde yer alan birbirinden farklı heykeller ve dükkânlarda satılan eşyalar, pasaja ayrı bir hava katıyor. Rengârenk çiniler, ipek işlemeli örtüler, Türk işi kumaşlar ve kilimler göz kamaştırıyor. Dükkânları ayıran kolonlarda bulunan aynalardan ötürü pasaj, 'Aynalı Pasaj' olarak da biliniyor.
AZNAVUR VE HACOPULO
Cadde üstünden yolumuza devam edince aynı sırada İtalyan mimarisinin hâkim olduğu Aznavur ve Hacopulo (Hazzopulo) pasajlarıyla karşılaşırız. 1883 yılında inşa edilen Aznavur Pasajı, sonraları birçok kez tadilat geçirmiştir. Pasajda bulunan mağazalarda envai çeşit hediyelik eşya, minyatürler, sedef kaplamalı kutular, nargileler ve gençlerin tarzına hitap eden giysiler satılıyor. Şimdilerde daha çok 'Danışman Geçidi' olarak bilinen ve Rum Hacopulo Ailesi tarafından yaptırılan Hacopulo Pasajı, dönemin en şık dükkânlarına ev sahipliği yapmış. Düğmecilerin, şapkacıların, iplikçilerin bulunduğu pasaj, aynı zamanda siyasi bir misyona da sahipmiş. Jön Türkler toplantılarını burada yapar, Ahmet Mithat Efendi ve Namık Kemal'in çıkardıkları 'İbret Gazetesi'de burada basılırmış. Günümüzde kafeteryaların ağırlıkta olduğu pasajda birkaç kitapçı ve eski dönem esnaflarının bulunduğu dükkânlar yer alıyor.
EL-HAMRA
Cadde üstünde, görkemli mimarisiyle dikkat çeken St.Antuan Kilisesi'nin tam karşısında El-Hamra Pasajı karşılar bizi. 19.yüzyılın ilk yarısında yapılan ve bugün, diğerlerine nazaran daha sakin olan El-Hamra Pasajı'nda, ilk zamanlarında Fransız Tiyatrosu ve Billur Saray adlı bir eğlence mekânı bulunuyormuş. Daha sonra yıkılıp tekrar yapılan pasajda, ünlü mimarlar Ekrem Hakkı Ayverdi ve Kiryadis, dönemin en ihtişamlı sinemasını yapmışlar; zamanla diğer salonların açılması, El-Hamra Pasajı'ndaki sinemaya olan ilginin azalmasına neden olmuş, yakın dönemde yangın geçiren sinemanın yerine başka bir salon kurulmuştur.
EN GÖSTERİŞLİ PASAJ (suriye pasajı)
İstiklal Caddesi'nin sonuna doğru başka bir pasaj karşımıza çıkar ki burası, özellikleri açısından diğerlerinden ayrılır. 1880'li yıllarda Suriye Paşası tarafından yaptırılan Suriye Pasajı, içlerinde en gösterişli olanıdır. Alt katı çarşı, üst kısımları ev olarak tasarlanmış ilk binadır. Elektriğin ve hava gazının saraydan sonra bağlandığı ilk bina olma özelliğine de sahip olduğu söylenir. Türkiye'nin ilk sineması, çift asansörlü bu pasajda açılmıştır. 1910'da Cine Central adıyla açılan sinemada sessiz filmler gösterilmeye başlanmış, daha sonra Şafak ve Cumhuriyet adını almış, Zafer Sineması olduktan sonra da ne yazık ki kapanmıştır. Fransızca yayınlanan İstanbul (Stamboul) gazetesinin matbaası 1875'den 1964'e kadar burada bulunurmuş.
1925 yılından beri eski metotlarla, siyah beyaz ve fotoğrafsız olarak Rumca yayınlanan Apoyevmatini Gazetesi de Suriye Pasajı'nda basılır.
Bir dönem kullanılmayan, yakın bir zamanda tekrar açılan ve eski adı 'Passage Oriental' olan Passage Markiz de Suriye Pasajı'nı geçtikten sonra tünele yakın bir noktada, cadde üstündedir. 1940'a kadar Lebon Pastanesi, daha sonra da Markiz Pastanesi olarak tanınan mekân, pasajın hemen girişinde yer alır. Dönemin sosyal ve kültürel faaliyetleri açısından önemli bir konumu olan pastane, yıllarca yazarların, sanatçıların, aydınların buluşma noktası olmuştur.
Son iki yüzyıllık dönem içinde birçok değişim geçiren Beyoğlu sürekli farklılaşan siluetiyle belleklerde hep başka bir biçimde yer ediniyor. Farklılaşmanın ve hareketliliğin değişmeyen tek tanığı ise boylu boyunca caddeleri saran bu yapılar oluyor.